#Paralel Evren
Explore tagged Tumblr posts
Text
Dalgalara atlayınca paralel evrene geçiyormuşuz.
24 notes
·
View notes
Text
Paralel evrenler sevgilim. Senin kararlarının milyonlarca olasılığı.
Biliyor musun, beni seçtiğin, beni gerçekten sevdiğin bir olasılık da var. İmkansız değildik sevgilim. Kendini kandırma. Yalanlar söylemene gerek yok. Biliyorum. Sen sadece beni istemedin.
Ama sorun yok. Senin beni seçtiğin bir paralel evrende biz çok mutluyuz şimdi. O evrende çok güzel bakıyorsun. Hissediyorum.
#kitap alintilari#kitaptansözler#söz yazarı#books & libraries#günün sözü#photography#spotify#design#diy#health & fitness#platonik aşk#aşk acıtır#aşka dair#alıntı#paralel evren
6 notes
·
View notes
Text
Shifting Nedir ve Shifting Nasıl Yapılır? Paralel Evren Seyahati
Shifting, gerçekliği değiştirerek paralel evrenler arasında seyahat edildiğini iddia eden metafizik olaylarından birisidir.
Shiftingin gerçekliği konusunda çeşitli tartışmalar olsa da hobi olarak ilgilenmek veya yalnızca bilgi edinmek için öğrenmek isteyebilirsiniz.
Shifting nedir, shifting nasıl yapılır, shifting script örnekleri ve shifting metotlarını öğrenmek için ayrıntılı rehberi okuyabilirsiniz.
#shifting#reality shifting#shifting realities#paralel evren#shifting nedir#shifting nasıl yapılır#shifting metotları#shifting script örnekleri
2 notes
·
View notes
Text
İmam Gazalî 'Çoklu Evren Teorisi'ne ne derdi?

Bediüzzaman Hazretlerinin, Şualar'da, İmam Gazalî rahimehullahtan iktibas ettiği bir cümle var. Kendi tercümesiyle şöyle: "Daire-i imkânda bu mükevvenattan daha bedî, daha güzel yoktur." Devamındaysa şunları ekliyor mürşidim: "İşte, bu muhit ve câzibedar olan hüsün ve bu umumî ve hârikulâde nezafet ve bu müstevlî ve şümullü ve gayet hassas mizan ve bu ihatalı ve her cihetle mu'cizâne intizam ve insicam, vahdete ve tevhide öyle bir hüccettir, bir alâmettir ki, gündüzün ortasındaki ziyanın güneşe işaretinden daha parlaktır."
Hafızam yanıltmıyorsa, Mürsel Gündoğdu Hoca, Akıl Kalbi Ararken isimli biyografik romanında, İmam Gazalî rahimehullaha ait bu ifadenin arkaplanından da bahsediyordu. Yunan felsefesinden kötü etkilenen bazı müslüman(!) filozoflar şöyle bir soru yöneltiyorlardı mü'minlere: "Allah bizi şu an olduğumuzdan daha ahsen yaratamaz mıydı?" veya "Allah bu âlemi şu anki halinden daha iyi yaratamaz mıydı?" veyahut "Allah şu âlemden daha sanatlı bir başkasını yaratamaz mı?" Eğer aldıkları cevap "Hayır!" olursa "Vay, demek siz Allah'ın sonsuz kudretine inanmıyorsunuz, Onu acizlikle suçluyorsunuz!" diye veryansın ediyorlardı. Fakat İmam Gazalî rahimehullah filozofların bu cerbezeli tuzaklarını şöyle boşa düşürüyordu:
Dahasından bahsedebilmek için Allah'ın şu yarattığında -hâşâ- eksiklik bulunduğuna inanmak gerekir. Bir kusur, hata, yanlış görmek gerekir. Ancak ondan sonra üstününden, iyisinden, güzelinden bahsedilebilir. 'Nihayetsiz Hikmet Sahibi'nin tasarrufatındaysa noksan bulunamaz asla. O hiçbir detayı sonradan öğrenmez ki, kusurlu beşer gibi, işlerini 'geliştire-geliştire' yapsın. Yahut deneme-yanılmayla yaratsın. Hâşâ, Subhaniyet Sultanı'nın eserinde hata olabilir mi ki 'daha iyisinden' bahsedebiliyorsunuz? Ve ardından o meşhur-mübarek cümle geliyordu işte: "Daire-i imkânda bu mükevvenattan daha bedî, daha güzel yoktur." Orijinaliyle anarsak da şu şekildedir: "Leyse fi’l-imkân ebda‘u mimmâ kân."
Mülk sûresinde de, mezkûr hakikati doğrular şekilde, şöyle buyrulmaktadır:
"Yedi göğü birbiriyle uyum içinde yaratan da Odur. Rahmân'ın yaratışında hiçbir düzensizlik görmezsin. Haydi çevir gözünü: Bir çatlak görüyor musun? Sonra tekrar tekrar gözünü çevirsen de bitkin düşmüş, hor ve hakir halde, o göz sana döner."
Âmenna. Ama âlemde gözümüze çarpan 'çirkinlikler'e ne diyecektik peki? Onları nasıl bir yere oturtacaktık? Nasıl güzelleştirecektik? Mürşidim bu sualin cevabını şöyle vermektedir:
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Tabiatları lâtif, ince ve lâtif san'atlara meftun bazı insanlar, bilhassa has bahçelerinde pek güzel hendesevâri bir şekilde şekilleri, arkları, havuzları, şadırvanları yaptırmakla, bahçelerine pek muntazam bir manzara verirler. Ve o letâfetin, o güzelliğin derecesini göstermek için, bazı çirkin kaya, kaba, gayr-ı muntazam mağara ve dağ heykelleri gibi şeyleri de ilâve ediyorlar ki, onların çirkinliğiyle, adem-i intizamıyla bahçenin güzelliği, letâfeti fazlaca parlasın. Çünkü (Meali: Eşyânın hakikati ancak zıtlarıyla bilinir.) Lâkin, müdakkik bir kimse, o ezdadı cem eden bahçenin manzarasına baktığı zaman anlar ki, o çirkin, kaba şeyler kasten yapılmıştır ki, güzellik, intizam, letâfet artsın. Zira, güzelin güzelliğini arttıran, çirkinin çirkinliğidir. Demek bahçenin tam intizamını ikmal eden, o çirkinlerdir. Ve o çirkinlerin adem-i intizamı nisbetinde bahçenin intizamı artar."
Yani, arkadaşım, kusur zannettiğimiz, çirkinlik saydığımız, eksiklik gördüğümüz şeyler aslında güzelliğin tamamlayıcısıydı. Hepsinin manzarada yaptıkları işler vardı. Fakat çok yakınlaştığınızda, yalnız onları görür olduğunuzda, büyük resmin okuttuğu hikmetlerden mahrum kalıyordunuz. Ve belki de nurlu siyahlıklarını 'leke' sayıyordunuz. O halde İmam Gazalî rahimehullahın sözüne de bu eksende bakılmalıydı. Tek tek, detay detay, 'bize göre' çirkinliklerle değil, 'evrenin tamamına göre' yerli yerinde detaylarla örülüydü kainat. Tıpkı Ayetü'l-Kübra Risalesi'nde dikkatlerimizin çekildiği gibi. Her neyi çekseniz de kopmuyor. Ayrılmıyor. Detaylar müstakil değil. Herbirisi varoldukları evrenin herşeyiyle bağlıdır çünkü.
Bütünde anlamlı olan parça olarak da anlamlıdır. İsterse yalnızken çirkin görünsün. Güzelin yüzünde ben de güzeldir. Tamam. Pekala. Olabilir. Yalnız parçaya bakıldığında 'Daha güzeli yaratılabilir' görünen detaylar yok değildir. Ama, fakat, lakin onların böyle görünmesi bütünü ıskalayan gözlerimizin kusurudur. Algımızın yanılgısıdır. Parçalığımızın cahilliğidir. Sınırlılığımızın zulmüdür. Bütünse her zaman parçalardan fazlasıdır. Yani varlık 'tam olması gerektiği şekilde' olmuştur. Neresiyle oynasanız bütünün ahengine kastedersiniz. Kediye kanat taksanız kuşların düzeni bozulur. Kuşların düzeni bozulsa böceklerin de düzeni bozulur. Böceklerin düzeni bozulsa bitkilerin de düzeni bozulur. Ve hakeza... Bozulan düzenler kelebek etkisiyle diğerlerine de kastederler. Herşey, evrenin ta en başından sonuna, bir zincirle birbirine bağlıdır. O zincirin yalnız bir parçasına bakanlar için kusur görünen şey bütünü görenler için hâzâ hikmettir:
"Kadîr-i Alîm ve Sâni-i Hakîm, kanuniyet şeklindeki âdâtının gösterdiği nizam ve intizamla kudretini ve hikmetini ve hiçbir tesadüf işine karışmadığını izhar ettiği gibi; şuzûzât-ı kanuniye ile, âdetinin harikalarıyla, tagayyürat-ı sûriye ile, teşahhusatın ihtilâfâtıyla, zuhur ve nüzul zamanının tebeddülüyle meşietini, iradetini, fâil-i muhtar olduğunu ve ihtiyarını ve hiçbir kayıt altında olmadığını izhar edip yeknesak perdesini yırtarak ve herşey, her anda, her şe'nde, her şeyinde Ona muhtaç ve rububiyetine münkad olduğunu ilâm etmekle gafleti dağıtıp ins ve cinnin nazarlarını esbabdan Müsebbibü'l-Esbaba çevirir. Kur'ân'ın beyanatı şu esasa bakıyor."
Harald Fritzsch'in kaleme aldığı, Metis Yayınları'ndan çıkan, 'Yanılıyorsunuz Einstein!' kitabında da yine İmam Gazalî rahimehullahın ne kadar isabet ettiğini belirtir bilgiler okudum. Mesela: Kainat varolurken tayin edilmiş öyle 'sabiteler' vardı ki, fiziğin en temel sabiteleriydi bunlar, onların azıcık ileriye-geriye kayması, gelecekte biyolojik hayatın oluşumunu imkansız kılacaktı. Eserde mizansel bir şekilde konuşturulan kimi ateist bilim adamlarının dahi kabul ettiği bir gerçekti bu. Evet. Kainat yaratılırken, herşeyin ta en başında yani, milyarlarca yıl sonra varedilecek canlı moleküllerinin 'hangi şartlarda oluşacağı hesap edilmiş gibi'ydi:
"Haller: Sabit, şimdiki halinden biraz sapma gösterse, yaşamı oluşturan makroskobik moleküllerin bazıları oluşmaz, burası da bizim bildiğimiz anlamda yaşamın süremeyeceği başka bir evren olurdu. Einstein: Yani yaşam ile ince ayar sabitinin arasında yakın bir ilişki mi var? Eğer öyleyse gerçekten de tuhaf bir ilişki bu..."
Peki, ateist bilim adamları, karşılarına çıkan bu 'daha iyisi düşünülemeyen kainat' sorununu(!) nasıl aşıyorlardı? Elbette 'Paralel Evrenler Teorisi'yle...
"Haller: "Gell-Mann, birçok başka fizikçi gibi, Büyük Patlama'nın bir kez değil, sayısız defalar oluştuğu görüşünde. Evren, aslında, sonsuz sayıda büyük patlamanın yaşandığı bir çokluevren, her evrenin de kendi ince yapı sabiti var. Bunlardan biri de tesadüfen '137' olmuş. Evrenler arasında sadece burada bizim bildiğimiz anlamda yaşam meydana gelmiş. Sadece bu evrende Wolfgang Pauli ya da Richard Feynman gibi ince yapı sabiti hakkında akıl yürüten adamlar var. Böyle bir açıklama 137 sayısıyla yaşamın bu kadar birbirine uymasını açıklayabilir. Salt tesadüf... Einstein: Buyrun, işte yine tesadüflerden bahsediyoruz, kuantum kuramı tesadüften geçilmiyor. Siz sormadan söyleyeyim: İhtiyar'ın (Einstein bu ifadeyle Allah'ı kastediyor) ince ayar sabitini de zar atarak bulduğuna katılmıyorum."
Bazı tartışmalar hiç yaşlanmıyor arkadaşlar. İşte, İmam Gazalî rahimehullahın, dönemindeki müslümanlara söylediği hakikatler, yüzyıllar sonra bizi 'kuantum tartışmaları' ekseninde tekrar buluyor. Dikkat buyurunuz: Paralel Evrenler Teorisi arkasında da aynı hinlik gözkırpıyor. Aşılanmak istenen belli yani. Demek istiyorlar ki: "Evet. İçinde yaşadığımız evrenin seçilmiş gibi görünen yanları var. Kabul ediyoruz. Fakat bu yine de onun sonsuz ilim, irade, kudret sahibi 'Birisi' tarafından yaratıldığı anlamına gelmeyebilir. Belki de 'sonsuz sayıda deneme' sonucunda tesadüfler böyle süper birşeyi başarmışlardır ha? Deneme sayısı sonsuz olursa belki yanılmayan bir tane bulunabilir? Yani, biz, Hoca Nasreddin'in göle çaldığı mayanın her nasılsa tutan versiyonunda yaşıyor olabiliriz. Gölümüzün yoğurt olması böyledir."
Toparlarsam: Bugün hassaten Marvel üzerinden çokça aşılanan bu 'Paralel Evreler' meselesinin bir felsefe olduğuna dikkat edelim arkadaşlar. Sadece hayale değil itikada dair de birşeyler fısıldanıyor bize onlarla. Ve bu fısıldama İmam Gazalî rahimehullahtan ders aldığımız bir hakikatle de savaşıyor. Biz diyoruz ki: "Daire-i imkânda bu mükevvenattan daha bedî, daha güzel yoktur." Onlar diyorlar ki: "Belki de vardır?" Peki delil gösterebiliyorlar mı? Hayır. Şimdilik ellerinde spekülasyondan başkası yok. Fakat "Baskın basanındır!" derler ya. Hem yine derler: "Yavuz hırsız evsahibini bastırır!" Bunların da elinde koskocaman bir manipülasyon dünyası var. Sinemaları var. Dizileri var. Youtubeları var. Tiktokları var. Var, var, varoğlu var. Onlarla hayalimizi 'Olur mu canım öyle şey'den 'Belki de olmuştur öyle şey'e getirmeye çalışıyorlar. Özellikle çocuklara dönük yapımlarda, evrimden sonra, en çok işlenen mevzuun paralel evrenler olması şaşırtıcı değil. Çünkü 'tesadüfçülükte' ikisi birbirinin tamamlayıcısıdır.
Ne diyelim? Cenab-ı Hak, kemal-i keremiyle, böylesi algı bozulmalarından cümlemizi korusun. Bize eşyayı olduğu gibi göstersin. Hakkı bâtılla, bâtılı hakla, karıştırtmasın. Âmin...
#paralel evrenler#paralel evren#paralel dünya#çoklu evren#teori#bediüzzaman#imam gazali#risale-i nur#marvel#sinema#bilim kurgu
2 notes
·
View notes
Text
Unutulmuş ama sanki kabul olmuş bir dua..
Allah'ım zamanımı bereketlendir ve bana zaman içinde zaman ver. Sonra da bu zamanı hayırlı bir yönde kullanabilmeyi nasip et. Sana, anlamlı ve onurlu bir hikâye getirebilmemi nasip et. Beni, dinin üzerine sabit kıl.
0 notes
Text
Dudu dudu dilleri olan lıkır lıkır içmelik kişi, nerdesin kim bilir?
#tadım kaçtı gerçekten ben de dertleri bir içime bir de tambığa atıyorum#tüm hayaller paralel evrene kaldı 🚬
10 notes
·
View notes
Text
Boyut Kapıları
#beşinci boyut#boyut kapıları#boyut kaplar#boyutlar#boyutlar arası geçiş#boyutlar neyi ifade eder#boyutların anlamı#dördüncü boyut#evrenin boyutları#evrenin kapıları#evrenler#kuantum alanı#kuantum dolanıklığı#paralel evren ve kuantum#paralel evrenler#ruhsal boyutlar#spiritüel boyutlar#üçüncü boyut
0 notes
Note
ben bsd yeni bitirdim veeee
1- fyodorun gücü onu öldüren kişinin bedeninden yeniden doğmaksa karmayı nasıl öldürdü ya da bi bölümde trumpa benziyen bi adamla Dazai vardı polis fyodora dokununca adam anında ölmüştü bunalrın nasıl olduğu açıklandı mı
2- hamile bi kadın fyodor öldürürse fyodor hamile kalır mı
3- beast evreni hangi zaman diliminde geçiyor canon bsdye göre
1-Bunu Dazai çok laf arasında anlattı. Hawthorne'un yeteneğini kullanarak kan kurşunlarıyla insanları öldürüyormuş.
2-Bilmiyorum? Belki?
3. Belirtilmedi ama paralel evren olduğu için belli bir zaman dilimine hitap etmiyor olabilir.
9 notes
·
View notes
Text
Paralel evren 🤭✨
#3391kilometre#3391km#no26#no 6#enkazaltındakiler#karantina#beyzalkoç#loresima#bülbül kapanı#gökçen#maral atmaca#saka ve sanrı#yaralasar#sarkaç#ötanazi okulu#ceren melek#ateşpare#beyza aksoy#bir kibritle yok olmak#maça kızı 8#tumblr fyp#fypシ#beyaz leke#books & libraries#books#bulbeni#egeninizmiri#ege ve izmir#emine tavuz#yere yakın yıldızlara uzak
11 notes
·
View notes
Text
İnsan insanı böyle üzer mi;)
12 notes
·
View notes
Text
Evet sevgili okurlar burası yalnızlığa mahkum edilen adamın blogu ve bu bir intihar mektubu.
Evet sevgili okurlar burası yalnızlığa mahkum edilen adamın blogu ve bu bir veda mektubu. Çünkü artık yalnız değilim. Artık yalnızlığa mahkum değilim.
Öncelikle şunu söyleyeyim intihar falan etmiyorum. Telaş etmeyin boşa. Bugün kitap okurken bunu düşündüm. Bir gün bloguma veda edeceğim ama acaba bu veda nasıl olacak? Son yazım nasıl olacak acaba? İlk cümlesi yukardakilerden hangisi olacak acaba? Belki de bambaşka bir şey olacak. Bilemiyorum.
İlk ihtimali ele alalım. Hayatımı toplayamadığım, hayallerimin yok olduğu ve dolayısıyla yaşamama da gerek kalmayan o evrene bakalım. Acaba gerçekten öyle bir evren var mı? Hiç var olmadığım veya 21 yaşımı bile görmediğim paralel evrenler var mı acaba? Acaba en üzgün, en yalnız versiyonumu mu yaşıyorum? Ya bu versiyonumdan bile kötüleri varsa? Ne acı... Neyse biz şimdi bu kötü sonlu evrene göz gezdirelim. Zaten varlığım ile yokluğum arasında bir fark yok. Beni gören de yok. Unutulmam ne kadar sürer? Üç gün mü? Beş gün mü? Belki de bir hafta? Yok yok onu çok söyledim. Beni unutmaya üç gün yeterdi. Sonuçta kimin hayatında bir unutulmaz oldum ki? Kim bana beni ömrü boyunca hatırlayacak kadar değer verir ki? Değmem de buna zaten. Sadece yalnızlığa değil unutulmaya da mahkumum sanırım.
Gelelim öbür evrene. Hayallerimi başardığım evrene. Mutlu, huzurlu olduğum evrene. Bu karanlık simsiyah hayatıma birilerinin ışık olduğu, parlaklığı ile hayatımı aydınlattığı evrene. Böyle bir evren olur mu bilmiyorum. Belki de olur bilmiyorum. Belki de birileri de benim karanlığıma ışık olur bana ev olur belli mi olur? Acaba en mutlu olduğum versiyonum hangisi? Mevcutta olan olmadığı kesin. Acaba daha yakışıklı daha sevilen veya daha değerli olduğum versiyonlarım var mı? Acaba gerçekten değer gördüğüm bir çevremin olduğu, sevildiğim, birilerinin gözlerinden bile o değeri görebildiğim bir paralel evren var mı? Acaba yaralarımın sarıldığı, birilerinin ruhumu gördüğü, bana bakınca gözünün güldüğü, değerden gözünün titrediği paralel evrenler var mı? Pek olduğunu sanmıyorum öyle evrenlerin ama varsa da artık lütfen o evrenlerle kesişebilir miyim? Belli mi olur belki birileri karanlık gecelerimi aydınlatan ay gibi, yıldızlar gibi ışık olmuştur bana. Umudu kaybetmemek gerek.
Merhaba sevgili okurlar burası yalnızlığa mahkum edilen adamın blogu ve bu yazı parelel evrenler üzerinden bir hayat sorgulaması içeriyor. Asla intihara özendirmeyen bu yazıda sizlere son sözüm asla çabalamaktan ve yaşamaktan vaz geçmeyin. Her zaman başka bir yol vardır ve hayat her şeye rağmen yaşamaya değer.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
11 notes
·
View notes
Text
Yazmayı düşündüğüm bir kitabın konusu şu şekilde bakıp yorumlar mısınız
Bir adamın çocukluğundan beri sevdiği kadın var. Araları çok iyi olduğu hâlde kadına bir türlü aşkını söyleyemez. Ancak bir süre sonra kadın birden adamın düşmanı olur, ona her türlü kötülüğü yapar işini kaybetmesine neden olur. Yine de adam kadını sever. Birlikte yürürlerken kadına tam araba çarpacakken kadını iter ve kadın yerine adama araba çarpar bu şekilde. Adam ölür. Buraya kadar hikaye standart bir vetsiyonda fark etmişsindir fakat hikayenin asıl kısmı şimdi başlıyor. Adam ölünce onun ruhu paralel evrene gider ve paralel evrendd hayat bulur. Bu paralel evrendeki yaratıcı cennetten ayrılmıştır kendisini diğer canlılardan gizlemiştir. Melekler Tanrı'nın kaybolma nedenini insanların işlediği günahlara bağlar vd melekler dünyaya inerek insanlara saldırmaya başlar. Meleklere göre insanlar çok günah işleyip yaratıcıyı üzmüştür yaratıcı da bu yüzden gözden uzak bir yere gitmiştir. Melekler çok güçlü olduğu için insanlar onlardan kaçar ve yer altına saklanır. Yerin altında tüneller oluşturur insanlar bu tünelleri metro tünelleri, marmaray tüneli ve yer altı sığınaklarıyla birleştirir. İnsanlar burada meleklerden sakalnırken meleklerle savaşmal için bir yol bulurlar lanetli güçlerle şeytanlarla iş birliği yaparlar. Bu şekilde şeytanların yani lanetli güçlerin gücünü kazanırlar ama şeytani güçlerle iş birliği yapan insanlar ara sıra vücutlarının kontrolünü şeytana kaptırırlar yani bu anlaşma tehlikeli bir anlaşmadır. Bizim kahramanımız da bu bu dünyada yer altı sığınaklarına kaçan insanların yanına geçer ve o da onlar gibi meleklerle savaşanların ordusuna katılır. Ancak meleklerin arasında yakından tanıdığı birisi vardır geçmiş dünyasında sevdiği kadınla aynı bedene sahip bir kadın melektir ama adamı tanımaz. Oysa meleğin her şeyi adamın sevdiği kadınla aynıdır. Bu melek adamın sevdiği kadının paralel evrendeki versiyonudur.
101 notes
·
View notes
Text
Marvel neden ahirete değil de paralel evrenlere inanıyor?

"Bir evren vardır. Çünkü onu gözlemleyecek bir tanrısal varlık da vardır. (...) Bir diğer deyişle: Ağaçlar avluda varolmayı (kimse bakmadığında da) sürdürür. Çünkü tanrının kendisi bir kuantum gözlemcisi olarak dalga fonksiyonunu yıkmak üzere her zaman oradadır."
Michio Kaku, Paralel Dünyalar'dan.
Bu sıralar Marvel'ın en çok telkinine çalıştığı mesele 'paralel evrenler.' Hemen hemen her filmlerinde, hatta sözde 'evrim'den dahi daha vurgulu şekilde, bu paralel evrenler mevzuu işleniyor. Peki bunu neden yapıyorlar? Bahanelerden komik olanı, kurmacalarının, akl u mantıkla açıklanamaz şekilde çeşitlenmesi. Yani her yeni Marvel yapımında, aynı serinin filmlerinde bile, o kadar birbirine uyumsuz şeyler yaşanıyor ki, bu garipliklerin içinden çıkabilmek ancak 'sonsuz sayıda paralel evren' itikadına sahip olmakla mümkün görünüyor. Böylece şaşkınlığa düşmüş seyirciye şöyle diyebiliyorlar: "O geçen sefer yaşananlar başka bir evrende yaşanmıştı. Şimdi anlattığımız ise bambaşka birisinde. O yüzden onunla bunu tartmaya, karşılaştırmaya, barıştırmaya çalışma. Bırak, sal kendini, sal aklını, sal mantığı. Tutarsızlıkları irdelemeden, düşünmeden, kaşımadan izle. Yoksa, mazaallah, delirebilirsin."
Daha ciddi olanıysa bir parça kuantum fiziğiyle ilgili. Nasıl? Michio Kaku'nun Paralel Dünyalar eserinden alıntılar yaparak kavramaya çalışalım. O bir yerde diyor ki:
"Einstein'ın denklemleri, zamanın başlangıcındaki herhangi bir mantıklı Omega değerinin bugün neredeyse sıfır olması gerektiğini ortaya koyar. Büyük Patlama'dan bu kadar milyar yıl sonra Omega'nın halen 1'e böylesine yakın olması ancak bir mucize sonucu olabilir. Buna kozmolojide 'ince ayar problemi' deniliyor. Tanrı ya da bir tür yaratıcı, Omega'yı, bugün neredeyse 0,1 olan değerine olağanüstü yakın bir şekilde 'seçmek' zorundaydı. Bu da Omega'nın bugün 0,1 ile 10 arasında olması için Büyük Patlama'dan bir saniye sonra 1,00000000000000 olması gerektiği anlamına gelir. Bir diğer deyişle, zamanın başlangıcında Omega'nın değeri, kavranması çok zor olsa da, yüz trilyonda bir içerisinde 1 rakamına denk gelecek şekilde 'seçilmeliydi.'"
Şu 'seçilme' işi avucunuzda dursun, sıkıca tutun, şimdi 'çoklu dünyalar kuramı'nın kimileri için nasıl bir kaçış yolu oluşturduğuna bakalım:
"Zaman paradoksunu çözmenin ikinci yolu da, zaman, sakince iki nehre ya da kola çatallanarak, iki ayrı evren oluşturursa mümkündür. Bir diğer deyişle, zamanda geriye gitseydiniz ve doğmanızdan önce ebeveynlerinizi öldürseydiniz, genetik olarak ebeveynlerinizle aynı olan ve sizin hiç doğmayacak olduğunuz alternatif bir evrendeki insanları öldürmüş olurdunuz. Ancak orijinal evreninizdeki ebeveynleriniz bundan etkilenmeyecektir. Bu ikinci hipoteze 'çoklu dünyalar kuramı' adı verilir ve bu olası tüm kuantum dünyalarının varolabildiği düşüncesidir. (...) Böylece bu paradoks belki de kuantum kuramındaki en derin soruna gider: Bir kedi aynı zamanda hem ölü hem de diri nasıl olabilir? Bu soruyu yanıtlamak için fizikçiler iki hiç olmayacak çözümü gözönünde bulundurmaya zorlanmıştır: Ya hepimizi tepeden izleyen bir kozmik bilinç (tanrı) ya da sonsuz sayıda kuantum evreni vardır."
Yani, ya oluşlardan en hikmetlisini seçen birisi olmalı, yahut da ihtimallerin tamamı istisnasız vücud bulmalı. Ancak ihtimallerin tamamı varolurken de kimse kimsenin kuyruğuna basmamalı. Evet. İşte, konuyla ilgili başka bir alıntı daha geliyor, ama bu sözler Michio Kaku'ya değil Andrei Linde'ye aittir:
"Bir insan olarak benim için gözlemcilerin yokluğunda evrenin burada olduğunu iddia edebilmek anlaşılır değildir. Evren ve biz biraradayız. Evrenin herhangi bir gözlemci olmadan varolduğunu söylediğin an, ben, bundan herhangi bir mantık çıkartamam. Bilinci görmezden gelen 'tutarlı herşeyin kuramını' hayal edemem. Kayıt cihazı gözlemcinin görevini yerine getiremez. Çünkü kayıt cihazında yazılı olanları kim okuyacak? Birşeyin olduğunu görmemiz ve birbirimize söylememiz için bir evrene, bir kayıt cihazına ve bizlere gereksinim vardır. Gözlemcinin yokluğunda evrenimiz ölüdür."
Michio Kaku'nun Andrei Linde'nin bu sözlerine parantez içi katkısı da ilginçtir:
"Fiziğe bilinci katmaktan hoşlanmayan kimi insanlar kameranın bir elektronun yapacağı gözlemi yapabileceğini iddia eder. Böylelikle dalga fonksiyonları bilinçli varlıklara başvurmadan da çökebilir. Ancak o zaman kameranın varolup olmadığını kim söyleyecek? İlk kamerayı 'gözlemlemesi' ve dalga fonksiyonunu güçten düşürmesi için bir başka kamera gerekecek. O halde, ilk kamerayı gözlemlemesi için ikinci bir kameraya, ikinci kamerayı gözlemlemesi için üçüncü bir kameraya ihtiyaç vardır. Derken bu böyle sonsuza kadar gidecektir. Demek ki dalga fonksiyonlarının nasıl çöktüğüne ilişkin soru kameralarla çözülemez. (...) Wheeler, Ay'a, bir gökadaya ya da bir atoma baktığımızda özlerinin içlerinde sakladıkları bilgide olduğunu iddia eder. Ancak bu bilgi evren kendisini gözlemlediğinde açığa çıkıp varolur. Evrenin tarihini temsil eden döngüsel bir diyagram çizer. Evren başlangıcında gözlemlendiği için varolma durumuna geçmiştir. Bu, evrenin 'verisi (bit)' gözlemlendiğinde 'varlığın (it)' meydana geldiği anlamına gelir. O buna 'katılımcı evren' adını verir. Tıpkı evrene uyum sağlayışımız gibi, evrenin de bize uyum sağladığı, varlığımızın evreni mümkün kıldığı düşüncesidir."
Bir tür 'Levlake levlak...' sırrından mı bahsediyoruz? Belki de. Fakat durmayalım. Nobel ödüllü fizikçi Steven Weinberg'in şu ifadeleri de manidardır:
"İnsanlar olarak evrenle özel bir ilişkiye sahip olduğumuza, insan yaşamının ilk üç dakikaya dayanan kazalar zincirinin aşağı yukarı 'gülünç' bir çıktısı olmadığına, aksine bir şekilde ta en başında dahil edilmiş olduğumuza inanmak neredeyse karşı konulmaz birşey."
Ancak elbette 'çoklu evren kuramına' sığınarak bu karşı konulmazlıktan kaçmaya çalışanlar da vardır: "Rees'e göre, antropik ilke, çoklu evren için en etkili savunmalardan birisidir. Tıpkı, Goldilocks bölgelerinin varlığının Dünya için Güneş Sistemi'nin dışındaki gezegenler anlamı taşıması gibi, evren için olan anlamı da paralel evrenlerdir. Rees 'Eğer koca bir yığın giysi varsa içlerinden uyan bir takım bulmaya şaşırmazsınız. Herbiri ayrı sayı dizileri tarafından yönetilen birçok evren varsa içlerinde yaşam için uygun olan özel sayı dizisine sahip bir tane de olacaktır. Biz işte ondayız...' yorumunda bulunur. Başka şekilde ifade etmek gerekirse, evrenimizin bu şekilde olmasının nedeni büyük tasarımdan değil, çoklu evrendeki birçok evrende bulunan ortalamalardan yasasından dolayıdır."
Mürşidim, 33. Söz'ünde, 30. Pencere'de diyor ki:
"Gelelim imkân bahsine. Mütekellimîn demişler ki: 'İmkân, mütesâviyü't-tarafeyndir. Yani, adem ve vücud, ikisi de müsavi olsa, bir tahsis edici, bir tercih edici, bir mucid lâzımdır. Çünkü, mümkinat birbirini icad edip teselsül edemez. Yahut o onu, o da onu icad edip devir suretinde dahi olamaz. Öyle ise bir Vâcibü'l-Vücud vardır ki bunları icad ediyor.' Devir ve teselsülü, on iki burhan, yani arşî ve süllemî gibi namlarla müsemmâ, meşhur on iki delil-i kat'î ile devri iptal etmişler ve teselsülü muhal göstermişler; silsile-i esbabı kesip Vâcibü'l-Vücudun vücudunu ispat etmişler. Biz de deriz ki: Esbab, teselsülün berâhiniyle âlemin nihayetinde kesilmesinden ise, herşeyde Hâlık-ı Külli Şeye has sikkeyi göstermek daha kat'î, daha kolaydır. (...) Herbir şey, vücudunda, sıfâtında, müddet-i bekâsında hadsiz imkânat, yani gayet çok yollar ve cihetler içinde mütereddit iken, görüyoruz ki, o hadsiz cihetler içinde vücutça muntazam bir yolu takip ediyor. Herbir sıfatı da, mahsus bir tarzda ona veriyor. Müddet-i bekâsında bütün değiştirdiği sıfat ve haller dahi böyle bir tahsisle veriliyor. Demek bir muhassısın iradesiyle, bir müreccihin tercihiyle, bir Mucid-i Hakîmin icadıyladır ki, hadsiz yollar içinde hikmetli bir yolda onu sevk eder; muntazam sıfâtı ve ahvâli ona giydiriyor. Sonra infiraddan çıkarıp, bir terkipli cisme cüz yapar; imkânat ziyadeleşir. Çünkü o cisimde binler tarzda bulunabilir. Halbuki, neticesiz o vaziyetler içinde, neticeli, mahsus bir vaziyet ona verilir ki, mühim neticeleri ve faideleri ve o cisimde vazifeleri gördürülüyor. Sonra, o cisim dahi diğer bir cisme cüz yaptırılıyor; imkânat daha ziyadeleşir. Çünkü binlerle tarzda bulunabilir. İşte, o binler tarz içinde birtek vaziyet veriliyor, o vaziyetle mühim vazifeler gördürülüyor, ve hâkezâ... Gittikçe daha ziyade kat'î bir Hakîm-i Müdebbirin vücub-u vücudunu gösteriyor, bir Âmir-i Alîmin emriyle sevk edildiğini bildiriyor. Cisim içinde cisim, birbiri içinde cüz olup giden bütün bu terkiplerde, nasıl bir nefer, takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda, mütedahil o heyetlerden herbirisine mahsus birer vazifesi, hikmetli birer nisbeti, intizamlı birer hizmeti bulunuyor..."
Anlaşılan o ki, kuantum fiziğiyle ateistçe ilgilenenler, kelam ulemasının 'imkan delili' dediği şeyin eşiğinde takılıyorlar. İhtimaller içerisinde en hikmetlisinin vücuda geldiğini söylemek, onları, 'seçici' yani 'el-Mürîd' olan Allah'ı kabule zorluyor. Dalga fonksiyonun kırılmasını başka şekilde açıklamak güç duruyor. Ancak şeytan inatlarının kulağından tutup onları dalalete sevkediyor: "Ya bütün ihtimaller birden varolduysa? Ya biz sadece birisinin içindeysek? Ya ihtimaller sayısınca paralel evrenler varsa?" Böylece seçici bir ilahın yükünden(!) kurtulmuş sayıyorlar kendilerini. Seçmeye gerek yok. Çünkü hepsi var. Peki gidip gören var mı? Yok. Deneyleyen var mı? Cık. Hangi eserine şahit olunuyor? Hiç. Fakat, ateiste vehmi kâfidir, kâfire hayali de yeter. Böylece bâtıl bir itikat sahibi oluyorlar evrene dair. Ve sinemayla yeni nesillerin de zihinlerine aşılamaya çalışıyorlar bu itikatlarını. Eh, öyle, ağaç yaşken eğilir.
Halbuki, ihtimallerin tamamının, belki sonsuz sayıdasının ayrı ayrı vücudları olduğunu varsaymaktansa, içinde yaşadığımız oluş şeklinin takdir ile yaratıldığını derketmek daha mantıklıdır. Ötekisi varsayımdan öteye gidemez. Ancak berikinin bizi davet ettiği mucizeler hergün şahit olduğumuz şeylerdir. Evrenin başından sonuna devam eden bir düzen vardır. Bu düzen rakamlara sığmayacak kazaların, zar atışların, tesadüflerin sonucu teşekkül edemez. Düzen düzensizlik üzerinde yükselemez. Düzeni vareden ancak düzenliliğin ne olduğunu bilendir. Kainatın tılsımı Ondan kaçınmakla değil Ona kaçmakla açılır. Yine Paralel Dünyalar'dan bir alıntıyla bitirelim yazıyı:
"Stephen Hawking'in eski öğrencisi, Alberta Üniversitesi'nden Don Page, 'Evet, kesinlikle ortada bir amaç olduğunu söyleyebilirim. Amaçların tümünün neler olduğunu bilmiyorum. Ancak içlerinden biri yoldaşlık etmesi için insanı yaratmasıydı. Daha büyük bir amaç, tanrının yaratımının, yine tanrıyı yüceltmesi olabilir..." demişti. Page, tanrının yapıtını, kuantum fiziğinin soyut kuralları arasında bile görür: 'Fizik yasaları bir anlamda tanrının kullanmayı seçtiği dilbilgisi ile karşılaştırılabilir gibi görünür.'"
Tamam, çok uzattık, toparlayalım: Marvel'dan izlerken dikkatli olmakta fayda var arkadaşım. Çünkü onlar sadece birer film değil. Aynı zamanda bâtılın inanmaya mecbur olduğu herzelerin telkincisi. Taşıyıcısı. Öğreticisi. Hazırlayıcısı. Hüda etkilerinde kalmaktan cümlemizi muhafaza eylesin. Âmin.
#marvel#sinema#çoklu evren#kuram#michio kaku#paralel dünyalar#paralel evrenler#kuantum fiziği#kuantum#bediüzzaman#said nursi#risale-i nur#cemaatsiznurcu
2 notes
·
View notes
Text
İnsanın belki de en kolay unuttuğu şey
Şükür.
Bu yazıyı yazarken ona yaslandığım insan, şu hayatta huzuru bulduğum ve hayatımı paylaşmaya can attığım kişi. Başka bir ülkede yokluklar içinde olduğunu zannetmek aslında büyük bir yanılgı değil mi?
Hayata ya çok geniş açıdan ya da baya küçük bir açıdan bakmak gerek bence.
Sadece ikisi, şükrü hissedebildiğim noktalar..
0 notes
Text

Paralel evrende yüksek tavanlı ve bahçeli evimin bahçesinde serin bir yaz akşamında bu şarkıyla dans ediyorum.
#aynen gelecek hayalleri kurmaktan vazgeçtiğim bir gün dkfkskdc#artık paralel evren hayalleri kuruyorum#bugün biraz bonkör hissediyorum hayal kurmada yanımda sevdiğim ve tarafından sevildiğim biri vardır#ve birlikte yaralarımızdan iyileşmişizdir#birbirimize iyi geliyoruzdur#geride kalan acıları yad ederken dökülen gözyaşlarımızı gülümseyerek sileriz#az kaldı watpadd kitabı çıkacak etiketlerde kendimden tiksindim bu yorumla bırakıyorum burda
3 notes
·
View notes
Text
#beşinci boyut#boyut kapıları#boyut kaplar#boyutlar#boyutlar arası geçiş#boyutlar neyi ifade eder#boyutların anlamı#dördüncü boyut#evrenin boyutları#evrenin kapıları#evrenler#kuantum alanı#kuantum dolanıklığı#paralel evren ve kuantum#paralel evrenler#ruhsal boyutlar#spiritüel boyutlar#üçüncü boyut
0 notes